Yaşam

Tehlikedeysem ‘Gözlerini Kırp’

Zoë Kravitz’in ilk yönetmenlik denemesi olan “Gözlerini Kırp” (Blink Twice), dün (23 Ağustos) vizyona girdi. Filmin başrollerini Naomi Ackie ve Channing Tatum paylaşıyor.

Klasik gerilim unsurlarını modern bir yaklaşımla ele alan film, izleyiciyi gerilim ve deneyimlerle dolu psikolojik bir yolculuğa çıkarıyor.

Gelelim filmin konusuna… Frida, Los Angeles’ta lüks bir davette garsonluk yapıyor. Gecenin ilerleyen dakikalarında arkadaşı Jess ile birlikte garson kıyafetlerinden ‘sıyrılıp’ bu ihtişamlı ortama dahil olmaya çalışan Frida, her romantik komedi filminde görebileceğimiz klişe bir karşılaşmayla lüks milyarder Slater King’in dünyasına adım atıyor. Slater King ve ‘elit’ çevresi davette Frida ve Jess’e oldukça samimi yaklaşıyor, hatta Slater King’in adasına giden özel uçakta kendilerine yer bile buluyorlar.

Frida’nın Los Angeles’taki basit ve sıradan yaşamının, adım attığı bu gizemli adada hızla değişmesiyle film, izleyiciyi yavaş yavaş klostrofobik bir atmosfere çekiyor. Yönetmen, Frida’nın bu yolculuğunu işlerken seyirciyi de onunla birlikte bilinmeyenin içine sürüklüyor.

CENNETE HOŞ GELDİNİZ

Bir cennet gibi sunulan adada neler yok ki… Yemyeşil alanlar, deniz, koca bir orman, devasa bir malikâne, suratınıza baktığı an hemen gülümseyen çalışanlar. Tek bir sorun var, o da adadaki yılanlar. -Film ‘hayvanlı korku filmi’ olarak anılan creature feature/eco-horror’a dönüşmüyor. – Suratından gülümsemesini eksik etmeyen çalışanlar onları da tek tek elleriyle avlıyor.

Cennet demiştik… Adaya giden tüm misafirlerin odalarında kıyafetlerinden parfümlerine kadar her şeyleri hazır. Herkes aynı, beyaz kıyafetleriyle vakit geçiriyor. Her gün denizde geçirilen vakitler, toplu akşam yemekleri, son olarak da gece adadaki misafir kadınların beyaz elbiseleriyle bir yere kaçar gibi koşması –‘Neden koşuyoruz?’ – ve son… Her gün birbirini takip ediyor, ta ki Jess’i yılan sokana kadar. Bir gün sonrasında etrafı keşfe çıkan Frida, bir çalışan tarafından kendisine ikram edilen ‘aşırı sert’ bir içeceği içiyor. Bunun, adanın en büyük sorunlarından biri olan yılan zehri olduğunu bilmeden… Korkuya kapılarak arkadaşlarının bulunduğu alana giden Frida, Jess’in ortadan kaybolduğunu fark ediyor.

GERÇEK NEDİR?

Baştan cazip gelen adadaki gizemli yaşamın arkasındaki tehdit ve ‘karanlık gerçekler’, Frida adada kaldıkça daha da belirginleşiyor. Frida’nın her yeni güne uyandığında adanın sakinlerinin daha da tuhaflaşması, gerçeklik algısını sorgulatıyor.

Frida’nın başına gelen olaylar, karakterin kendi zihniyle olan mücadelesini ve sürekli olarak “gerçek nedir?” sorusuyla boğuşmasını ustaca yansıtıyor.

SAMİMİYETİN ARDINDA TEHLİKE

Zamanla, adanın sakinlerinin tavırları giderek daha tuhaf ve tehditkar bir hal alıyor. Burada izleyiciye sunulan psikolojik oyunlar ve atmosferin gittikçe daha da yoğunlaşması, klasik gerilim filmlerine göz kırpıyor.

Karakterlerin yüzeyde arkadaş canlısı ama alt metinlerde tehditkar konuşmaları, izleyicide de bir tedirginlik oluşturuyor. Örneğin, Slater King’in adadaki misafirlerini ağırlarken sergilediği samimi ama soğuk tavırlar, Jordan Peele’in “Kapan” (Get Out) filmindeki aile dinamiklerini akla getiriyor. İzleyici, samimiyetin ardında bir tehlike seziyor ancak ne olduğuna dair de bir fikir yürütemiyor.

Filmdeki psikolojik gerilim, yalnızca görsel ve atmosferik unsurlarla sınırlı kalmıyor. Frida’nın yaşadığı zihinsel bocalama, hayal/rüya ile gerçek arasındaki ince çizginin giderek silikleşmesiyle belirginleşiyor.

Frida’nın gerçek ile hayal arasında gidip geldiği sahneler, izleyiciye olanları anlama konusunda hem rehberlik ediyor hem de kafa karıştırıyor. Frida, kendisini bu ortamın çekiciliğine kaptırdıkça adanın ve ada sakinlerinin aslında bir yanılsamadan ibaret olduğunu fark etmeye başlıyor. Ancak yaşadığı bu farkındalık, onun için kaçınılmaz bir tehlikenin habercisi oluyor.

HER ŞEYİN BEDELİ VAR

Yönetmen filmde yalnızca gerilim yaratmakla kalmıyor, aynı zamanda sınıf ayrılıkları ve toplumsal güç dengesizliklerini de sorgulayan bir anlatım sunuyor. Filmdeki Slater King karakteri, zenginlik, güç ve elit çevreler arasındaki ahlaki çürüme gibi temalar üzerinden, “her şeyin bir bedeli vardır” fikrini somutlaştırıyor.

Filmde kullanılan renk tonları ve adanın atmosferi, gerilim filmi klişesine düşmüyor. Filmde genel olarak sıcak ve renkli tonlar hakim.

“Gözlerini Kırp”, hem klasik hem de modern gerilim filmlerine saygı duruşunda bulunan, izleyiciyi başroldeki karakterin zihnindeki çıkmazlara ortak eden bir yapım. Senaryonun bazı yerlerinde tahmin edilebilir unsurlar ve klişelere başvurulması, hikayenin özgünlüğünü bir parça zayıflatıyor. Ancak film, klişelere rağmen türün meraklılarını tatmin edebilecek bir yapım.

Zoë Kravitz, geçtiğimiz günlerde verdiği bir röportajda, ilk başlarda filme “Pussy Island” adını verdiğini ancak bir noktadan sonra aklına “Blink Twice” (Gözlerini Kırp) adı gelince daha iyi olduğunu fark ettiğini söylemiş. “Gözlerini Kırp”ın filmi daha iyi tanımlayacağını düşünmüş.

Zekice kurgulanmış olay örgüsü hem “Gözlerini Kırp”ın öne çıkmasını sağlıyor hem de yeni bir yönetmeni müjdeliyor.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu